Pazar, Ekim 01, 2006

Aldatma, İşletmecilik ve Pazarlama

Yıllardır insan ilişkilerinde karşılıklı bir şüpheciliğin hâkim olduğuna dair sayısız deneyim yaşadım. Diyebilirim ki, bu şüphecilik hakkındaki şüphelerim giderek daha da gerçek oldu.

Çok ileri bir iddia saymazsanız diyeceğim ki, hemen herkes ilişkilerini “yüzünde bir maskeyle” götürüyor. Bu sözün bir başka anlamı “herkes herkesi aldatıyor.”

Pennsylvania State, Rutgers ve Washington State üniversitelerince ABD ve Kanada’da Yüksek Lisans Düzeyinde eğitim veren 32 okuldan 5.331 öğrenci üzerinden yapılan bir araştırma, işletme öğrencilerinin % 56’sının “aldatmalarını itiraf etmeye istekli” olduklarını göstermiş. Bu oranla işletmecilik öğrencileri araştırmada birinciliği de elde etmişler. (Bu bilgileri Matthew Lynn, Bloomberg News’den aldım.)

Orana dikkatinizi çekerim, işletme öğrencilerinin yarısından fazlası birilerini aldattıklarını, kandırdıklarını itiraf etmeye istekliler. Öğrencilerin ne kadarının bu konuda araştırmacıları da aldatmadığı bilinmiyor. Aldatma ve kandırma konusunda gerçek oranlar çok büyük rakamlara çıkabilir.

Araştırmada dikkat çeken bir husus, kendilerine dürüstlüğü iş yapmanın olmazsa olmaz bir şartı olarak anlattığımız işletme okullarında aldatma-kandırmanın en yüksek oranda çıkması. İşletme okulları dürüstlük aramak için uygun yerler değilmiş gibi görünüyor.

İşletme öğrencilerinin en sık yaptığı aldatma, kendi başlarına yapmaları istenen ödevleri başkalarıyla birlikte veya onların desteğiyle yapmak imiş. Keza, internetten veya kitaplardan “kes-yapıştır” yöntemiyle kendilerinden hiçbir şey katmadan ödev hazırlamaları da yaygın imiş. Öğrenciler, “herkes yapıyor” mazeretine sığındıkça aldatmacıların sayısı artıyor. Aldatmadıkça başkalarıyla yarışamayacaklarını, kandırmazlarsa önlerine gelen fırsatları kaçıracaklarını düşünüyorlarmış.

Aldatma sadece öğrencilikle sınırlı kalmıyor. Küçükten beri aldatmaya alışmış, yaptığı aldatmaların bedelini ödememiş, daha büyüklerini yapmaya cesaret kazanmış öğrenciler, iş hayatına atıldıklarında aldatma bakımından daha da bilenmiş ve tecrübe kazanmış olarak “aldatma mesleğini” sürdürüyorlar.

Güvensizlik o derece ileri boyutlara çıkıyor ki, yaşadığım bir örneği burada aktarmak istiyorum. İşletme İktisadı Enstitüsü’nde MS Pazarlama programı için öğrenci adaylarıyla mülakat yapıyoruz. Bankacılık gibi, güven ve dürüstlüğün öne çıkması gereken bir sektörden gelen bir adayın başvuru dosyasında referans mektubunun ekinde bir de “imza sirküleri” görünce, hayretten dona kaldım. Referans mektubunun altındaki imzalar filan şahıslara aittir diye noter tasdikli bir belge...

Sordum: “Siz müşterilere de güvenmiyorsunuz, değil mi?” Cevap, “Ik, mık.” Peşinden sordum, “Bankacı - müşteri ilişkilerinde güvensizlik ve aldatma etkileşimini ilk hangi taraf başlattı tahmin edersiniz?” Cevap ortada. Güven karşılıklıdır. Birbirini besler.

İş hayatında, “Ben MBA yaptım” diyenlere bile neredeyse güvenilmeyeceği günlerin geleceğinden korkarım. Belgeleri gerçek olsa bile, sınavlarda ve çalışmalarda, tezlerde aldatma yapılmadığı ne malum? Dürüstlüğü ölçmenin ve anlamanın tek yolu var, karşınızdakinin dürüst olması.

İş hayatında “her ne olursa olsun kazanmak zorundasın”, güç zenginlikten geçer, paran yoksa gücün de yoktur, gibisinden anlayışlar yayıldıkça; aldatanlar cezalandırılmak bir yana sürekli ödüllendirildikçe, aldatmalar hiç azalmayacak.

Hâlbuki aldatan bir toplum sonuçta kendini aldatmış oluyor. Uzun vadede aldatmanın bedelini topluca hepimiz ödüyoruz. Aldatmayı engellemek için daha fazla kural, daha fazla kontrol gerekiyor, hepsi de ilave maliyetler getiriyor. Neticede aldatanlar aldatmayanlara da zarar veriyor.

YA PAZARLAMA ÖĞRENCİLERİ VE PAZARLAMA YÖNETİCİLERİ NE DURUMDA?

MERAK EDİYORUM.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Seth diyor ki "Tüm pazarlamacılar yalancıdır"

Berceste dedi ki...

Hocam sorunuzun cevabını bilemiyorum ama son dönemde yemek blog u yazan arkadaşlarımızın başına onları teknoloji kullanarak kopyalayanlar dadanmış durumda ve buna biz teknoloji kullanıyoruz, kapatın o teknolojiyi bizden kurtulun, yok devam edecekseniz dönün paşa paşa yazılarınıza biz de sizden kopyaladıklarımızla oluşturduğumuz sitemize aldığımız reklamlardan para kazanalım diyorlar. Bloglarımızı bu tür sitelerden, insanlardan kim koruyacak acaba???
Ben de merak ediyorum :)

Adsız dedi ki...

hocam van da askerlik görevimi yapıyorum .Bu gün çarşı iznine çıktım. Uzun bir aradan sonra bilgisayarla tanıştım ve birkaç yazınızı okuma fırsatı buldum ...yine döktürmüşsünüz hocam :) Özellikle "reklamcılığın mutfağı" yazısı beni çok eğlendirdi .Sanırım bir pazarlama yöneticisi adayı olarak önce iyi bir aşçı olmamız gerekiyor :)Askerlik bitince tez danışmanım olarak sizinle görüşmek üzere hocam kendinize iyi bakın

T.AYZIT dedi ki...

Hocam bu metinle, belkide pazarlama kavramının özellikle ülkemizdeki en önemli sorununa parmak basıyorsunuz, halk dilinde pazarlamacı sıfatının zihinlerde pek hoş duygular uyandırmadığı açık, bu duygularda güvensizlikten kaynaklanmaktadır pek tabiki, geçmişte kandırıldığını hissetmekten, bir şeye para verdiğine pişman olmaktan vs. Pazarlamayı düz mantıkla fazlasıyla abartmak ve kandırmak olarak görüyoruz. Ama derslerdede değindiğimiz gibi, müşterilerle diyalogumz artık git gide daha fazla hizmet vermeye doğru kaymakta, ürünü satmakla kalmayıp çoğu zaman satış sonrası hizmetlede müşteriyle yüz yüze geliyoruz, sanırım satış sonrası hizmetlerin daha çok çeşitlendiği ve uzun süreçlere yayıldığı sektörlerde rekabet daha çetin olacak ve kalite artışı daha hızlı sağlanacak.

Adsız dedi ki...

Güvensizlik nelere malolur? Master tezini yazmak için kütüphanedeki diğer tezleri okuyarak fikir almak isteyen, ancak çalıştığı iş yerinden izin alamadığı için kütüphanede saatlerce inceleme yapamayacak olan öğrencinin fotokopi alma isteğini,
-Şimdi sen bu tezdeki hatalı bir bilgiyi alır kendi tezinde kullanırsın, kurula sunarken biz "burası hatalı" deriz, sen de "ama hocam aynı bilgi filanca tezde de var." dersin..
Diyerek geri çeviren bir öğretim görevlisinin bu sözleri üzerine, "Bilgi çağında bu kadar dar görüşlü bir kadronun eğitim verdiği okuldan master diploması almasam da olur" duygusuna kapılıp okulu bırakmasına neden olur mesela. Bu duygu ile hareket etmek yanlış mıdır? Delikanlılık çağında delilik yapmaya müsait bir genç için bile olsa, en az onu okumaktan soğutan/caydıran davranış kadar yanlıştır.

Güler yüzünüzü ve tatlı dilinizi kendine yakın bulan, örnek alan bir eski öğrenciniz...