Perşembe, Mart 03, 2016

KALEM

KALEM

Kalem, en yalın tanımıyla iz bırakan bir nesne. 
Kendine söyleyecek veya başkalarına aktaracak bir sözü olanların kullandığı bir nesne.
Bilginin kaynağı ve aktarıcısı, 
bir kayıt aracıdır, kalem....
Kalem, tarihi boyunca, bir kavram olarak temelde aynı kalsa da, bir sembol ve bir nesne olarak çok değişime uğradı. 
İz bırakmada kullanılan malzemeye göre çeşitli türleri üretildi.
Dünyada atomlardan elektronlara, analogdan dijitale, gerçekten sanal olana yöneliş sırasında kalem, bir dönem klavye olarak parmaklara dokundu. 
Klavye aslında kalemin daktilodan sonraki biçimiydi. Kalem, analogda daktilo, dijitalde klavye adını almıştı.
Ardından bir dalga daha geldi. 
Hayatımıza kalemin işini görmek için, görünüşü fareye benzeyen, önce kuyruklusu, peşinden kuyruksuzu fare formunda yeni nesneler girdi. Fare ve klavye yarışları yaşandı.
Çoğunluk farenin rahatlığına kapılıp,  bilginin üreticisi olmaktan çıkıp, doymak bilmez bir tüketicisi olduklarının farkına varamadı.
Fare, üretilmiş bilgiler arasında gezinmek, bir bakıp geçmek işini müthiş kolaylaştırmıştı. Ama, kitlelerin üretkenliği ve iz bırakma yeteneğini körelttiği de bir gerçekti.
Bilgi söz konusu olduğunda, “Klavye Üretir, Fare Tüketir” hükmü dillerde dolaşır oldu.
Daha sonra, farenin yerini “dokunmatik” “kaydırmalı” ekranlar aldı, minileriyle ve maksileriyle birlikte... Artık parmaklar ekranlara “aracısız” dokunur olmuştu. Bir yerlerde üretilen, anında dünya çapında dağıtılan sinyaller, veriler, bilgiler, görüntüler, sesler, bir parmak şıklatmasıyla şovlarına başlıyabiliyor, beyinleri, şuurları, gönülleri ve ruhları esir alabiliyordu.
Klavye, fare, ekran derken bu yarışta kalem, unutulmaya yüz tuttu, garipleşti, sessizleşti, kıyıda köşede kalakaldı. Adeta “müzelik” oldu. 
***
Dillerde dolaştığı haliyle, “gözler kalbin aynası” olarak bilinse de, kalem, aynı zamanda, zihin ve gönüllerin aynasıdır.
Gönlünde, kalbinde, duygularında bir kıpırtı hissedenler ellerini kaleme uzatır, dokunaklı, etkileyici, kalıcı izler bırakırlar.
Zihninde, beyninde, aklında (muhakeme yeteneği anlamında), ruhunda bir şeyler gezindiğinde insanlar kendini ve şuurunu farketmek, algılamak, şekillendirmek ve genişletmek için kaleme sarılırlar. Çizmek, çiziktirmek, yazmak yakıştırmak isterler.
***
Kalem, karardır, kararlılıktır.
Bırakacağı izden emin olmak, kendine güvenmektir. Bu izle anılmaya talip olmak demektir.

Kalem, sorumluluktur.
Kalem, hikmet ve hüküm sahiplerinin elinde bir başka güzeldir.
Kalem de kelam gibi kılıçtan keskindir.

Kalem, bir derdi, bir maksadı, bir davası, bir işi, bir niyeti olanların elinde şahikalara ulaşır.
***
Kalem bir semboldür. Ona benzetilen, yakıştırılan başka şeylerin, belli kavramların aynası, yansıması, özeti, özü ve taşıyıcısıdır. Bütün semboller gibi, kalemin anlamı da, değeri de, çağrıştırdıkları da, ona ne gözle bakıldığına, onu düşününce neleri görebildikleri, anlayabildikleri, hissedebildiklerine bağlı ve bunlarla sınırlıdır.
***
Bazıları Kalem ve Ney benzerliğine işaret eder. İkisi de kendinde ve kendinden değildir. Nasıl ki, içi boş kamış üfleyene göre ses çıkarırsa, kalem de kendini tutan elden, onu yöneten gönül ve zihinden aldığı hareketle izler bırakır, derler.

Kalemin bir nesne olarak anlam ve değeri ile, bir sembol olarak kazandığı toplumsal değerler de zaman içinde sürekli değişime uğramıştır ve uğramaktadır.

Elbette bir kalem, kendi başına değil, onu tutan, onu oynatan bir el varsa ve ancak onun çapında bir iz bırakabilir. 
Dolayısıyla kalemin değeri de, izi de, eseri de, kendinden değil, onu tutan ellerdedir. Öyle kalemler vardır ki, onu tutan eller yüzünden itibar görür, değerli bilinir.
Tuttuğu kalemleri bile değerli kılabilenlere, onlara bile değer katan büyük isimlere selam olsun.