Pazar, Aralık 08, 2013

BAŞSIZLIK VE FİRMALARIN ŞUURU

Başsızlık

Bazen kendimizi yalnız, başsız ve sahipsiz hisseder, kimi zaman da yalnızlık arzularız. O anlar bir kaçış, bir kurtuluş görünse de uzun sürmez, ya biri bozar veya biz sıkılırız.
Bazen yalnızlık kalmak, insana fena koyar. Bir hiç olduğu hissine kapılır. Neyse ki, bu anlar da uzun sürmez. Bir an bir şeyler olur, akıl başa beden de işe sarılır.
Bunları bize yaptıran şuurumuzdur. Şuur, aklı başında olmak, neyi neden yaptığının veya yapmadığının ayırdında olmak demek.
Dışımızdaki dünya, göz, kulak, burun gibi beş duyumuzla beynimizdeki iç dünyamıza yansır. Hayatımız bu duyular altında kendi beynimizde, varlığına dokunamadığımız kendi dünyamızda yaşanır. 
Dışarıyı beynimizdeki televizyondan seyreder, kokuları beynimizdeki algı merkezinde koklar, cisimleri beynimizde algılarız. Sesleri beynimizdeki hoparlörden duyarız. Okyanusları, ormanları, gökyüzünü, ayı, güneşi, çiçekleri, meyveleri beynimizdeki minicik noktalarda görür, orada koklar ve seslerini orada dinleriz. 
Dışarıdaki asıllarına hiçbir zaman ulaşamadan bunları bize yaşatan, bütün hisleri algılayan bir şuur vardır. Biliriz ki, bu şuur sadece beyni oluşturan sinir, sıvı ve yağ hücrelerinden ibaret değil.
Hayat bu şuurla başlıyor. Ruh bedende değilse, bildiğimiz hayat da bitiyor.
Başsızlık ürkütüyor. Başsız bir tavuğun kendisi bir yana sadece resmi bile irkiltiyor. Başımızı yana çevirip gözlerimizi kapıyoruz.
İnsanlar gibi firmalar da canlı. Ama bir farkla. Firmalarda o kadar çok “baş” var ki, elini sallasan ellisi ve de tellisi.
İçinde “baş”tan geçilmeyen firmaların bir ruhu, bir şuuru var mı? İşletmeler “baş”sız veya ruhsuz olabilir mi? İşletmelerde başsızlık (şuursuzluk-ruhsuzluk) nasıl bir duygudur ki?
En büyüğünden en küçüğüne bütün işletmelerde, firmalarda, kurum ve kuruluşlarda ve hatta bürokraside, devlet yönetiminde, “en baş” mevkide bulunanlara bir hâl olsa, “sistem” kendini bir süreliğine ayakta tutmak için otomatik tepkiler veriyor. En hayatî fonksiyonlarını korumaya yöneliyor. Başı kesik tavuk gibi bir süre kıpırdaşmak mümkün olabiliyor.
Bir işletme, şayet varsa ve başını kaybederse bunun şuuruna varabilir mi? Acaba müşteriler, bu işletmenin başsız/sahipsiz olup olmadığını algılayıp hissedebilirler mi?
Sanırım müşteriler iş yaptıkları bir firmada kendilerini düşünen birilerinin, bir başın varlığını hemen hissediyorlar. Zaten bu duygu ve firmanın kendilerini sahipleneceğine olan inançları müşterileri o firmaya çekiyor. Şayet, firmada bir “baş” hissedemiyorsa müşteri “o”nun yokluğunu hemen anlıyor ve derhal başka bir kapıya, rakiplere yöneliyor. 
Lütfen kendinize, işletmenize ve müşterilerinize bir bakın. Müşterileriniz sizde hayat emareleri görüyorlar mı?
Hayal ve hedeflerinizi ve herşeyinizi ekibinizle ve müşterilerinizle paylaşabiliyor musunuz?

Değilse, yaşamak size de bir yük sayılır.

Hiç yorum yok: